23 Haziran 2018 Cumartesi

Bir Değer Hikayesi



Eğer birine değer verirsen, onu öncelikli kıl... Üstelik sadece kolay olduğu zaman değil, zor olduğunda da öncelik ver. Verebileceklerine şaşırsın.

Eğer birine değer verirsen, ona zaman ayır, ihtiyacı olduğunda bunu ona göster, bilsin... Bilemezsin, belki de en çok buna ihtiyacı vardır. Düştüğünde elinin orada olacağını unutmasın.

Eğer birine değer verirsen, ''gel'' dediğinde sadece onun için orada ol... Olmak zorunda olduğun için değil, o çağırdı diye. Kıymetini görsün.

Eğer birine değer verirsen, göğsünde atan kalbin onu takdir ettiğini söyle... Onunla böyle güzel attığı için.

Eğer birine değer verirsen, ona karşı dürüst ol... Ne olursa olsun, karşısında aynı sen olduğunu bilsin.

Eğer birine değer verirsen, ona iyi davran... Bencilliğin yeryüzünde olduğunu unutsun.

Eğer birine değer verirsen, onunla yürü... İnsanların sahip olduğu en büyük kusurun yan yana yürüyememek olduğunu öğrensin.

Eğer birine değer verirsen, her şeye ve herkese nazik ol... Kalp kırmanın ne kadar gereksiz olduğunu anlasın.

Eğer birine değer verirsen, onunla sarhoş ol... Birlikte saçmalamanın tadını alsın.

Eğer birine değer verirsen, onu dinle... Konuşmanın değil, anlaşılıyor olmanın huzuruna erişsin.

Eğer birine değer verirsen, ona renkleri göster... Hayatın en güzel hediye olduğunu, bütün olmanın güzelliğinde var olabilmeyi görsün.

Eğer birine değer verirsen, ona -onu- nasıl beklediğini anlat... Sırf yalnızlık için, sıcak bir vücuda razı olunmayacağını yüreğine kazısın.

Eğer birine değer verirsen, ona güven... Neden bu an'a kadar bir şeylerin ters gittiğini anlasın.

Eğer birine değer verirsen, ona inan... Sevdiklerinden ve inandıkların vazgeçilmeyeceğini bilsin.

Eğer birine değer verirsen, buna ona söyle... Susmanın ne kadar aciz olduğunu görsün.

Eğer birine değer verirsen, ona minnettar ol... Aşık kalmanın anahtarını saklasın.

Eğer birine değer verirsen, onu affet... İyileşmenin en kolay yolunu öğrensin.

Eğer birine değer verirsen, onu özgür bırak... Hayatın geri sarma düğmesinin olmadığını anlasın.

Eğer birine değer verirsen, onu nasıl sevdiğini bilsin... Küçük şeyleri hatırlamanın önemini hep hatırlasın.

Eğer birine değer verirsen, onunla yaşadığını bilsin... Bu dünya için ne kadar önemli olduğunu anlasın.

6 Nisan 2017 Perşembe

Söyleyeceklerim var




Hayat..
Beş harf, tek kelime, milyonlarca anlam...

Ne çok şey sığdırıyoruz beş harfe, kaç mutluluk kaç keder.
Ne yaşanmışlıklar ne pişmanlıklar neler neler...
Bazen bulutlar art arda gelir, tepene yığılır. Dağıtamazsın ama dağılırsın...
Herkes payına düşen ne varsa alıyor ama öyle ama böyle...

Hayata dair yazacak pek süslü cümlelerim var, nereden başlasam bilemiyorum, en iyisi ben aklıma geldikçe yazayım sen canın istedikçe aç bak...

İnsan olmak önemli mesele, burada anlaşalım, çok karışık değil, hayatta iki çeşit insan tipi vardır iyiler ve kötüler. Ve sen nefes aldığın sürece iyi insan olmak için yaşamalısın bu hayatta, gerisi hikaye.

Kimseye zarar vermeden hayatına devam edebilmeyi öğrenmelisin, incitmemeyi bilmelisin. Kalp kırmak kolay tamiri bazen imkansız, işte bunun için dilinin kemiği olacak. Biliyorum bazen seni çok zorlayacaklar, belki bazen başaramayacaksın, ama deneyeceksin.

Seveceksin. Sevmeyi, hem de güzel sevmeyi bileceksin. Belki bir kediyi, belki bir ağacı... Ve en önemlisi belki bir kadını / adamı. Onun için sadece elinden geleni değil yüreğinden geleni yapacaksın, tüm şartları zorlayacaksın. Geldin mi gitmeyeceksin, tuttuğun eli bırakmayacaksın, kokusunu içine çeke çeke sarılacaksın. Hep yanında duracaksın arkasında değil.

Affedeceksin... Lafta değil yürekte. Affetmeyi de, yüreğine düştüğünde yapacaksın, her özrü kabul edebilirsin ama sindiremezsin. Sen, sindirmeyi başardığında koşulsuzca affedeceksin, diğer türlü affedilene de yük affedene de, bu yüzden zamanı en iyi arkadaşın belleyeceksin.

Kitap okumayı hobi değil hayat felsefesi yapacaksın. Renkli kalemlerin olacak, sevdiğin, kendini bulduğun satırları çizip boyayacaksın, çünkü ; o harfler, o cümleler sen aslında. İlerde tekrar tekrar açtığında oradaki seni ve o zamanda ki hayatını hatırlayacaksın.

İmkansız denen ne varsa, yapamazsın dedikleri ne varsa, yapacaksın. Düşeceksin belki olsun... Yaraların ve çabaların çok çok kıymetli olacak ve bunu bir tek senin bilmem yeterli olacak sana. Alkışlandığında ve yükseldiğinde sadece iyi ki kalacak cebinde, bunu öğreneceksin.

Sevdiklerine ve inandıklarına ayıracak her zaman vaktin olacak. Bundan asla ödün vermeyeceksin, bir gün herkes gittiğinden yanında kimin kalacağını çok iyi bilmelisin...Ve buna göre hareket etmelisin, üç beş saniye sonra ne olacağımızı kim biliyor ? Keşke söylenebilecek en zor ve en pişman verici kelime, bunu hafızana kazı.

Şarkıları seveceksin, hatta kendi şarkını arayıp bulacaksın. Ne zaman için yansa, ne zaman mutluluktan uçsan dudaklarında hep aynı name olsun çünkü o sensin.

Yüreğini temiz tut, yaptığın her şey birkaç surette sana dönecek, işte bundan emin olacaksın ve buna göre adım atacaksın.

Bileceksin, sınırını, haddini, nereden geldiğini, nereye gittiğini...







12 Mart 2017 Pazar

Umuyorum öyleyse varım...





İnsan ne şahane hatalar yapıyor öyle değil mi ?

Dünya dönüyor, güneş çıkıyor, yıldızlar parlıyor, tüm bu gezegende olması gereken ne varsa her gün şaşmadan oluyor. Düzen işliyor bir şekilde... Bir bana mı bu karmaşa kedi canını yediğimin dünyasında derken buluyor musun kendini zaman zaman :) Valla ne yalan söyleyeyim ben çok söylenirim böyle... Bazen kendimi amazonları sallayacak kadar kuvvetli bulurum, bazense serçe parmağını dokundursa biri düşecek kadar zayıf, hangi kadınım bende tam kestiremiyorum. Zaten bu hayatta kadınları kim anlamış ki ben kendimi anlayabileyim. Aman geldik, gidiyoruz işte be kızım. Tabii hal böyleyken söyleyeceklerimiz de var bak şimdi benden sana birkaç torpilli laf, iyi oku. Çünkü hepsi tecrübeyle sabit, denedim %100 çalışıyor yani :) Yaşım havalı cümleler kuracak sayıya ulaştıysa demek, şaka şaka daha geçenlerde 23.yaşımı kutladım ben, yersen :) Çok güzel yaşadım, şahane hatalar yaptım, sevdim, aşk acısı çektim, depresyona bile girdim, kilo aldım veremedim, saçımı boyattım düğünlerin aranan eltisi oldum, inandığım şeylerden asla vazgeçmedim, değer verdim yanıldım, yanlış kişilere inandım, bazen ben onların yanlışı oldum, hatta bir keresinde kariyerimin zirvesinde hiç olmayacak bir yerde sarhoş oldum, bağırsaklarım ağzıma gelene kadar kustum (ama yine de o işi aldım), anne oldum, mutfağı hiç sevmediğim halde oğlum yesin diye yemek yapmayı öğrendim, kendi işimi kurdum bir dönem öyle güzel çuvalladım ki ben bittim dedim, sonra öyle işler yaptım ki vay be ben neymişim dedim, çok çalıştım hep, kendi kurduğum markam ile şimdi hayal dahi edemeyeceğim bir marka ile çalışıyorum, öyle bir dönem geçirdim ki maddi olarak bir daha asla toparlayamam dedim, yoktan var etmeyi öğrendim böylece, istediğim ne varsa onun için elimden geleni yaptım, arkadaşımın düğününde şıkır şıkır giyindim tam ayakkabı giyecekken ayakkabımın evde unutulduğunu öğrendim, 35 numara ayaklarıma 38 numara elbisemle hiç alakası olmayan bir ayakkabı giydim, Ok Meydanına gidecekken yanlışlıkla Kavacık'a gittim, tomarlarca para verip aldığım cilt kreminin ertesi gün %50 indirim ile satıldığını gördüm, ucuz serum taktırın bana diye inledim, arabama yakıt almaya üşendiğim için 45 km yolu bildiğim tüm duaları okuyarak bitirdiğime inandığım bir an yaşadım yoksa ibre dibine yapıştığı halde o yolu arabayla tamamlamak bir mucize idi, doğumdan sonra binde bir kadının başına gelen tırnak batması operasyonunu iki ayağımda da yaşadım, doğumda öyle acı çekmedim, havalı havalı kurumsal bir şirketin otoparkına park ettiğim daha doğrusu park edebilmeyi başardığım bir gün aynı otoparktan arabamı iterek çıkabildim, annemin kaybolduğunu varsaydığı babamın ise var olduğuna kendini inandırdığı viskileri şuan hiç hatırlamak istemediğim arkadaşıma hibe ettim (zıkkım içsin inşallah),  o dönem orda kalmadığımız evimizin anahtarını arkadaşım rahatça erkek arkadaşıyla mışıl mışıl uyusun diye süresizce kendisine emanet ettim umarım emanete iyi bakıyordur çünkü hala anahtarlar onda, milletin girmek için böbreklerini verdiği çok ünlü bir hazır giyim markasından sırf kocam istiyor diye istifa ettim ve evet pişmanım, iyi yaşadım yani valla bak, umarım herkes en az benim kadar yaşanmışlığa ulaşır, en az benim kadar delilik mevcuttur damarlarında...

Umarım sende kendi hatalarınla sen olmayı başarabilirsin, umarım insanlar seni sevsin diye sen olmaktan vazgeçmezsin.

Umarım başkasının hayatını kolaylaştırmak için kendi hayatını zorlaştırmazsın. Umarım nefret ederek yaptığın ne varsa hemen bırakır ve hayatın tadını çıkartırsın.

Umarım ne zaman mutlu olucam ben ? diye dünyanın en aptalca sorusu ile zamanını harcamazsın. Kalk ve mutlu ol hemen tatlım...

Umarım hayatından negatif insanları sopa ile çıkartırsın , onlara hiçbir zaman ihtiyacın olmayacak. Ben mutluluğu hak etmiyorum kafasındaysan eğer o kafanı duvarlara vurarak parçalar ve yenisini alırsın inşallah...

Umarım bunu başaramazsın diyen insanların ağzına kürekle vurur gibi yaparak başarını ağzına burnuna sokarsın, ben burada ağız burun dedim ama sen bilirsin nereye sokacağını...

Umarım sevdiğin işi yaparken, yapmaya çalışırken ilk karşına çıkan engelde vazgeçmezsin de sonra o inişin ışık hızındaki çıkışına denk gelirsin, vay be derken ağzın yırtılır.

Umarım ben onsuz yapamam dediğim aşkından ötürü kendini hayata ve aşka kapatmazsın. Çünkü gelen gidenin niçin gittiğini ancak o zaman hissettirir sana, kızım yada oğlum dünya kaynıyor lan !

Umarım mutsuz olmaktan korktuğun için hayatına giren insanı, işi artık her neyse o itmekten vazgeçersin, o seni mutlu etmek için kapını çalıyorken üstelik, kim bilir ?

Umarım bir başkasının standardına göre yaşamaktan vazgeçersin çünkü en güzeli senin kurmuş olduğun standartlar, bak Bihter'de Behlül'e göre yaşadı ama sonu ne oldu...

Umarım hayat sana kucak açarken sen başka çocukça şeyler yüzünden onu kaçırmazsın.

Umarım kendini sevmek ve tanımak için zaman bulursun daha doğrusu bunun önceliğin olduğunu bilirsin çok geç olmadan.

Umuyorum öyleyse varım.


26 Şubat 2017 Pazar

Hoşlanmıyorum





Ufacık meselelerin büyütülüp bir mesele haline getirilmesinden hoşlanmıyorum. Bir de bunların hakkında uzun uzadıya konuşmaktan hiç hoşlanmıyorum. Konuşmak denen şeyin sadece cevap vermek için olmasından da hoşlanmıyorum...

Yaşamak bu kadar basit ve kolayken bir başkasının bunu zorlaştırmasından hoşlanmıyorum. Kendi hayatım içinde kaybolmuşken birinin hakkı olmadığı halde bunu daha da çıkmaza sokuyor oluşundan da hoşlanmıyorum. Kendi çizdiğim hayat sınırlarımın üçüncü kişiler tarafından geçiliyor oluşundan rahatsız oluyorum ve bundan hoşlanmıyorum...

Sevdiklerimin sevenlerimi kıyas etmesinden hoşlanmıyorum. Abartı içerisinde olan her sevgi gösterisinden, kutlama bayatlığından, yüze gülünen arkadan sivrilen her duygudan, -miş gibi olan hiçbir şeyden hoşlanmıyorum...

Gerçeği söylemenin rahatlığı varken ; anlamsızca girilen gizem bulutundan hoşlanmıyorum. Seviyorum kelimesinin zoraki dayatmasından hoşlanmıyorum. Nefretin de hayata dair, insanlığa dair oluşunun unutulmuş olmasından hoşlanmıyorum...

Birini diğerinden dinlerken koşulsuzca hüküm verilmesinden hoşlanmıyorum, kime göre neyi yargılıyorsunuz acaba ? Ben böyleyim sen öylesin diye benim kötü olduğumu düşünmenden ve düşündürmenden hoşlanmıyorum...

Ağlarken gülenden, yalnızken coşandan, dost derken düşman çıkandan hoşlanmıyorum. Bunu fark ettiğimde ise takındığım tavırdan rahatsız olandan hoşlanmıyorum. Emeklerken durdurandan, koşarken çelme takandan hoşlanmıyorum...

Beni değiştirmeye çalışmandan hoşlanmıyorum. Sesim, duruşum, bakışım, fikirlerim, tarzım hepsi beni ben yaptı, senin bunu önemsemiyor oluşundan hoşlanmıyorum. Evrenin sadece sana hizmet ettiğini sandığın beyninden hoşlanmıyorum. Ben buradayım ve en az sen kadar gerçeğim bunu anlamıyor oluşundan hoşlanmıyorum...

Birbirimizi sadece sevmek için dünyaya gelmişken senin beni nefrete itmenden, sevdiğim insanları ise beğenmemenden hoşlanmıyorum. Hiç düşündün mü senin yerine neden onları sevdiğimi yada tam tersi sen sevmezken beni, onların neden beni sevdiğini ? Tüm bunların faturasının sadece bana kesilmesinden hoşlanmıyorum...

Kafam bozuk olduğunda beni anlamamandan hoşlanmıyorum. Senin de kafan bozulmuyor mu hiç ? Nasıl beni anlamazsın, bunun anlamamazlıktan gelmek olduğunu hissetmekten hoşlanmıyorum. Sen bana bunu hissettirdiğin için bu duygudan da hoşlanmıyorum...

Sadece duygularımı yanıma alıp gidemiyor olmaktan hoşlanmıyorum. Canım yalnız kalmak istediği halde yalnız kalamıyor olmaktan hoşlanmıyorum.  Müziğimi istediğim ritimde dinleyemiyor olmaktan hoşlanmıyorum, sokaklarda içimdeki artist şarkı söylerken dans edememekten hoşlanmıyorum...

Evet derken alkışlanırken hayır dediğimde surat yemekten hoşlanmıyorum. İnsanım ben, seçimlerimi ben belirlerim neticede öyle değil mi ? Bunun hakkım olmadığına sen mi karar veriyorsun ? İşte bundan da hoşlanmıyorum...

Kıyas yapılmasından hoşlanmıyorum. Bana ait ne varsa benim, senin bunu seninkilerle kıyaslıyor olmandan büyük rahatsızlık duyuyorum, bu sefer hem senden hem sana aitlerden hoşlanmıyorum. Beni buna mecbur edişinden, sonrasından hakkınmış gibi davranmandan hoşlanmıyorum.

Beni anlıyorsun değil mi ? Öyle olmasını umuyorum...







7 Ocak 2017 Cumartesi

Kapansın mı ışıklar ?




Hep kendine kızgınsın, hep kendine kırgın...
Böyle mi oluyor hep, kafanda deli sorular falan, uykular haram.
Dünya küçücük... Sen, içi dolu turşucuk misali ekşi, tuzlu.
Anlatsan roman anlatmasan olay.

Olur bazen insana öyle, bazen çok olur bazen az olur ama olur. Dünya hali, insanlık hali, sen istemezsin ama gene olur. Bir koşmaya başlasan hırsın alır götürür bilmediğin sokaklara, belki başka dünyalara. O hırs ki bırakmayan yakanı, sorgulayan karanlık odalarda seni.
Neden ? Anlamaz kimse seni, yalnızlık mı senin işin ? Böyle mi olacak hep ?
Ne yaptın şundan bundan az ?

Bir uyku hali ki geçmek bilmeyen, kapatıyorsun gözlerini bitiyor her şey.
Üstelik senin istediğin yerde, senin istediğin gibi her şey.
Rüyalar geliyor peşi sıra, senli benli, onlarla şunlarla... Uyanıyorsun sonra, çok sonra... Düzelmeyecek ama olsun be diyorsun, daha ne görebilirim, bundan kötüsü daha ne kadar acıtabilir beni.

Son olsun der durursun kendine de, son olmaz ki... Yaşıyorsun işte... Bitsin mi bu kadar kolay... Hayat diyorsun, nefes diyorsun, tatlı be ! Ait olduğun yeri bulmak uykunun, rüyanın işi değil...
O yer hem içinde hem uzakta.
Kendi içine bükülmek, dışına dik durmak. Çok derine yüzmek, çok nefes tutmak.
Hazırsan, kapansın mı ışıklar ?